Haftanın 5'lisi
BENGÜ
Bin yıldır o "Irmağın Kıyısındaki Köy" Altınkaya baraj suları altında kaldı. Baraj suları altında kalan sadece atalarımızın mezarları değil, Bengü'nün geçmişiydi topyekün.
İşte dünyanın her yerine dağılan Bengü'nün çocuklarına, geçmişlerinden bir zaman dilimini gerçek isim ve mekanlarla anlatmak istedim. 1914-24 yılları arasındaki sosyal hayatı, sevinç ve üzüntüleri, yokluk ve yoksullukları ile tarihe not düşmeyi arzu ettim. Ki yeni nesilleri geçmişlerini her daim hatırlasınlar diye...
Yazar 1959 yılında Bafra'nın Bengü köyünde doğdu.
Öğrenim hayatı sonrası İstanbul'da çeşitli gazete ve televizyonlarda, reklam ajanslarında çalıştı. Halen İstanbul'da yaşıyor...
EZİK MUHAFAZAKÂRLAR
Cevabı çok açık.
Ezik Müslüman olamayacağı için.
Müslüman ezik Olmaz/olamaz!
Müslüman vakurdur, aşağılık duygusu onda yoktur. Batıcı lumpen karşısında kendisini ezik hissetmez, kendisine güvenir ama muhatabına saygılı, merhametli, fedakâr, güler yüzlüdür.
Fakat ezik muhafazakâr aydın öyle değildir.
Ezik muhafazakâr aydın, batıcı lumpenin karşısında kendisine, dünya görüşüne, kendi yaşam tarzına güvenmez.
Lumpenden korkar, çekinir hareketlerini ona beğendirme hedefi üzerine tesis eder. Lumpenle, onun yaşantı tarzı konusunda yarışır. Onun dikkatini çekmeye çalışır.
Lumpene; sapık, intiharcı, tımarhanelik olduğuna bakmadan batıdan ne kadar çok eser/yazar okuduğunu bir şekilde duyurmaya çalışır…
Bir Müslüman böyle olmaz/olamaz.
Onun ölçüsü, Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim ve Efendimiz Aleyhisselam’ın hadisleridir.
Batıcı lumpen, onun umurunda değildir.
BÖLMEYE VATAN YAHŞİ
Bir devlet kurmak zor, onu ayakta tutmak daha zor, efsâne hâline getirmek ise fevkalâde zordur...
Devletlerin çoğu düşman istilasıyla değil, ona zemin hazırlayan iç düşmanlar eliyle yıkılmıştır.
Koçbaşlarıyla kırılamayan kale kapılarını iç düşmanlar açmıştır.
Milletler ve devletler var oldukça hâinler de hep olacaktır.
Bir insan neden vatanına ihanet eder ve kendi milletine düşman olur.
Bunlar için vadedilen para ve mevki ile bundan çok daha önemlisi satılmış beyinler ve yerli iş birlikçiler olabilir.
KAYI 1-ERTUĞRUL'UN OCAĞI
"Ey bağlarımın tatlı meyvesi olan Oğul! Saltanatına mağrur olma. Unutma ki dünya Hazreti Süleyman’a kalmamıştır. Unutma ki dünya saltanatı geçicidir. Lakin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamberimiz Aleyhisselam’ın şefaatine mazhariyet için bu fırsatı iyi değerlendir! Dünyaya ahiret ölçüsüyle bakarsan; ebedi saadeti feda etmeye değmediğini göreceksin.”
Orhan Gazi
Yediden yetmişe herkese tarihi sevdiren Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil; Osmanoğulları’nın serüvenini anlatmaya devam ediyor. Şimşirgil, tamamen ilmî kaynaklardan beslenerek ve her yaştan tarih severin kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir üslupla hazırladığı KAYI serisiyle tarihimizi önyargısız ve objektif bir şekilde okuyucunun değerlendirmesine sunuyor.
Serinin ilk kitabı KAYI I: Ertuğrul’un Ocağı’yla yazar, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu, bir devlet hâline gelme aşamalarını, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, I. Murad, Yıldırım Bayezid Han ve Çelebi Mehmed’in saltanat yıllarını dönemin en önemli kroniklerinden faydalanarak nefis bir üslupla değerlendiriyor. Yine bu dönemdeki padişahların bilinmeyen yönleri, kılıçtan keskin sözleri, şiirleri, hocaları, dostları/düşmanları ve imar faaliyetleri tek tek anlatılıyor.
Adaleti, şefkati ve hoşgörüsüyle kalpleri kazanan; yiğitliği, cesareti ve mertliğiyle dosta güven, düşmana korku salan; dünya siyasetini yönlendiren; kültür ve medeniyet hamleleri ile göz kamaştıran Osmanlı’nın kuruluş hikâyesini bir tarih ziyafeti tadında okuyacaksınız.
İMPARATORLUĞUN ŞAFAĞINDA ERTUĞRUL GAZİ
Osmanlı İmparatorluğu, 623 yıl devam eden ve hanedanlık ile yönetilen en uzun ömürlü cihanşümul bir devlettir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu kadar uzun ömürlü olmasının ve küçük bir beylik iken üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk hâline gelmesinin birçok sebebi vardır. Her şeyden önce Osmanlılar, muazzam güç ve kudretlerinin yanında, gümünüzde film, dizi ve yazılı medya yoluyla anlatıldığı gibi gurura, kibre, debdebeye ve dünyevi arzulara değil, tevazuya, sadeliğe ve İslamiyet’in emirlerine önem verdiler. Zaten devletin kurucusu olan Osman Gazi’nin vasiyeti de bu zihniyetin temelini anlatır niteliktedir:
"Sakın orduya ve zenginliğe mağrur olma! Hakiki âlim ve ariflere hürmet edip sarayında onlara yer ver. Benim hâlimi örnek al! Hiç lâyık olmadığım hâlde bunlara hürmet ettiğim için bu duruma geldim. Allahü Teâlâ’nın nice ihsanlarına kavuştum. Müslümanları ve sana itaat eden gayr-i müslim kimseleri himâye et! Devletin parasını, israf eyleme, ihtiyaçların dışında harcama! Senden sonra geleceklere de aynı nasihatte bulun! Daima adalet ile hükmet!”
İşte Osmanlı budur. Osmanlının özü, aslı budur. Bu hususlar bilinmezse Osmanlı anlaşılmamış olur. Bu eserde, Osmanlının bu yönü ortaya çıkarılıyor. "Bir Devrandı Rüya Gibié serisinin ilk hikâyesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun temelinin atılmasına vesile olan bir hadise ile başlamaktadır. İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi’nin, Söğüt havalisine nasıl geldiğini ve başından geçenleri anlatmaktadır.