HAFTANIN 5'LİSİ
İstanbul ve Feth-i Mübîn
Top sesleri, hâlâ, duyulur dağlardan…
Diller söz açar dönmeyecek çağlardan!
Tarih sorar, yurdu sorar, Feth’i sorar
Sağlar ölülerden, ölüler sağlardan!
Bu eser, dünyanın en kadim şehirlerinden biri olan İstanbul’un tarih sahnesindeki yolculuğunu ve 1453’te gerçekleşen büyük fetihle yeniden doğuşunu konu edinmektedir. Aynı zamanda bir çağın kaderini değiştiren bu muazzam hadise; Fatih Sultan Mehmed’in dehâsı, azmi ve vizyonuyla şekillenmiştir.
Eser, fethin yalnızca askerî yönünü değil; öncesinde yapılan titiz hazırlıkları, kuşatmaya katılan komutanları, ordunun ruhunu besleyen âlimleri ve dönemin siyasi atmosferini de gözler önüne seriyor.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil; İstanbul’un Fethi’ni yalnızca anlatmakla kalmıyor, okurunu adım adım fethin içine çekerek, İstanbul’un neden “müjdelenmiş bir hedef” olduğunu kendine has akıcı üslubuyla bir kez daha okuyucuya hatırlatıyor.
Peygamber Efendimizin müjdesinin ve Fatih’in hayalinin, bir ümmetin zaferine nasıl dönüştüğüne şahit olacaksınız.
CESARETİN BEDELİ
“Suç ile normal yaşam arasında çok ince bir perde vardır
ve o perdenin kalkması her zaman an meselesidir..”
Bir insan suç işlemeye nasıl karar verir?
Suç öncesi ve sonrası psikolojisi nasıl şekillenir?
Yargılama süreci bir suçlunun iç dünyasında ne gibi değişimlere yol açar?
Cesaretin Bedeli, suç öncesi ve sonrası insan psikolojisini, yaşanmış olaylar üzerinden ele alıyor. Katiller, dolandırıcılar, hırsızlar ve madde bağımlıları…
Onlar gerçekten doğuştan suçlu mu, yoksa hayatın getirdiği şartlar mı onları bu yola sürükledi? Suçluların iç dünyasına, karar anlarına ve yargılama süreçlerine dair çarpıcı bir akış açısı sunan bu kitap, okur vicdan ve adalet kavramlarını yeniden düşünmeye davet ediyor.
Kitap gerçek hikâyeler üzerinden suçluların ruh hallerini, pişmanlıklarını, korkularını ve motivasyonlarını analiz ederken, toplumun suça katkısını da sorguluyor. Suçun yalnızca bireysel değil, sosyal bir olgu olduğunu gösteren güçlü bir anlatım sunuyor.?
İzzet Durak
NÖROTERBİYE
İÇİMİZDEKİ DÜŞMANI DOSTA ÇEVİRMEK!
“Bunu neden yaptım?” diye pişmanlık duyduğun anlar ne kadar sık?
Belki sabah “Artık telefonumu azaltacağım” deyip akşamın nasıl geldiğini bile fark etmiyorsun.
Ya da “Yeme alışkanlıklarımı düzelteyim” diyorsun ama kendini yine abur cuburun başında buluyorsun.
NÖROTERBİYE işte tam da bu döngüye ayna tutuyor.
Nefsine hükmetmek için beynin kimyası ve modern psikolojiye dair kısa bir keşif yolculuğuna çıkman gerekiyor.
Bu yolculuk; beynimizin bozulmasıyla haramların irtibatına mercek tutacak, “Nefs terbiyesi” kavramının bu konularla ne kadar alakalı olduğu açığa çıkacak.
Son sayfaları kapattığındaysa işte o zaman “İçimizdeki düşmanı dosta çevirmek” ifadesinin aslında yalnızca bir mecaz olmadığını göreceksin.
Bu ismin, büyük laflar etmekten öte, hayatına geçirebileceğin bir aksiyon planını ifade ettiğini fark edeceksin.
Hayat senin!
Başrolü nefsine kaptırma. Kontrolü eline al ve kendi hikâyeni yaz!
Rauf Enç
Buhara’da döküldü mürekkebim. İstanbul henüz fethedilmemişti.
Mâverâünnehir’in kalbinde kurulmuştu Buhara. Bir yanını Kızılkum ve Karakum çölleri; diğer yanını Hindukuş, Pamir ve Altay burçlarındaki Anka kuşları muhafaza ederdi.
Buharalılar çilehanelerde yanar, küllerinden yeniden doğarlardı.
Analar dolunaydan dolunaya bin çocuk doğururlardı. Leşker olurlardı çocuklar.
Gazâ ve dua leşkerleri...
Gazâcıların bakışlarından, taşları eriten alevler fışkırırdı. Duacıların nefesinden ölümsüzlük yayılırdı. Ne yüreksiz şeytanlar ne de inançsız cinnîler ayak basamazlardı topraklarımıza.
Kendini dostuna tercih eden nâmert sayılırdı diyârımızda.
Ve inançlı cinler ilim almaya gelirlerdi. Milyonlarcası...
Dünyamızdaki bütün sular mürekkep, ağaç ve yapraklar defter olsa duyup öğrendiklerini yazmak mümkün olmazdı.
NECİP YILDIRIMKURGU VE HAKİKAT
Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Uzmanı Mehmet Şahin özellikle Türk siyasetinin yaşadığı çok önemli çıkmazları ve uluslararası krizlerin yansımalarını bu zamana kadar incelenememiş bir bakış açısıyla irdelemektedir. Şahin, bu çalışmanın amacını Devletlerin İslamofobi üzerinden oluşturdukları politikalar ve bu durumun toplumlar arası ayrımcılığı tetiklemesi üzerine kurmuştur. Çalışmanın özelinde İslamofobi'ye karşı uluslararası kültürel çalışmaların ön yargıları kırmada pozitif katkısı ortaya koyulacaktır. Şahin'in ortaya koyduğu bu çalışma sayesinde; Avrupa'da özellikle 90'lardan sonra Komünizmin zayıflamasıyla yükselen İslam karşıtlığının 11 Eylül saldırılarıyla terör argümanı da kullanılarak artış gösterdiği, bu konuda yapılan raporların Müslümanlara karşı Avrupa'nın birçok ülkesinde siyasetten sosyal alana kadar farklı alanlarda ayrımcılık ve saldırganlığın var olduğunu, medyanın kullandığı dilin ise olayların istenildiği şekilde ortaya koyulmasında doğrudan etkili olabildiği gözler önüne serilecektir.
Irkçılık, etnosantrizm, anti-semitizm, İslamofobi ve yabancı düşmanlığı Avrupa'da yükselişini sürdürmektedir. Diplomasinin Gelişimi, Çin'in Yükselişi, Orta Doğu Çıkmazı ve Ege-Akdeniz Krizlerine de değinen Şahin'e göre bu kavramlar; göçmenlerin, mültecilerin, diğer Avrupalı olmayan azınlıkların insan hakları üzerinde ayrıca Avrupalı ulus devletlerin demokratik yapılarında endişe verici bir etki oluşturmaya da başlamıştır.
Şahin'in bu eserinde, beklendiği üzere ana akım kurumların ve medyanın, yükselen Avrupa ırkçılığı, etnik merkeziyetçilik ve yabancı düşmanlığı sorununun bir parçası olduğu ortaya çıkmaktadır. Muhafazakâr ve popüler basında, ırkçı önyargıların yeniden üretilmesi ve onaylanmasına dikkat çekilmekte, ayrıca daha liberal üst seviye basının bile, ırkçılığın yükselen dalgasına sistematik ve eleştirel bir biçimde karşı çıkmadığı ortaya çıkmaktadır.
MEHMET ŞAHİN